Sultan III. Mehmed Han

Sultan III. Mehmed Han



13. Osmanlı Padişahı

Babası : Sultan Üçüncü Murad
Annesi : Safiye Sultan
Doğumu : 26 Mayıs 1566
Ölümü : 20-21 Aralık 1603


Saltanatı : 1595 - 1603

Babasının vefâtı üzerine sancak beyliğinden Osmanlı Padişahlığı tahtına oturan son şehzâde olarak 1595’de Manisa’dan gelerek İstanbul’da cülûs etti.

Sadrazam Sinan Paşa vazifeden alınıp yerine Ferhad Paşa tayin olundu.
Kaptan-ı Deryalığa Halil Paşa ge­tirilmiş,
bu makamda bulunan Çağalazade başka hizmete getirilmek üzere istirahate çekilmişti.


Her padişah döneminde olduğu gibi, son zamanlarda âdet haline gelen yeniçerilerin baş kaldırmaları ve bahşiş talebi kavgaları bunda da meydana geldi.

Ferhad Paşa’nın gayretleriyle zorbalar bastırıldı.

Ancak Avusturya seferi uzayıp gidiyordu. Sadrazam Sinan Paşa, Eflak üzerine yürüdü; Bükreş’i aldı; ancak Yergöğü’nde dehşetli bir mağlûbiyet tattı.

Padişah Hocası Hoca Sa’deddin Efendi, Sinan Paşa’nın fikrine katılarak Padişahın bizzat sefere katılmasını arzu ediyordu.

Bu arada vefat eden Sinan Paşa’nın yerine Damad İbrahim Paşa veziriazam olmuştu.

Nihâyet Yeniçerilerin de teşvikiyle 21 Haziran 1596/24 Şevval 1004’de Padişah sefere çıkmak üzere hareket etti.

Eğri Kalesi kuşatılıp feth olundu ve bu sebeple III. Mehmed Eğri Fâtihi olarak anıldı.

Daha sonra Macarların Kereşteş dedikleri Haçova’da zor da olsa büyük bir zafer kazanıldı.

Bunda Hoca Sa’deddin’in büyük bir rolü vardı.
Harpten dönen Padişah, Hoca Sa’deddin ve çevresindeki insanların tesiriyle Cığala-zâde’yi sadrazamlığa getirdi.
Ancak hem Kırım Han’ı Gâzî Giray’ı azledip Kırım’da fitne çıkarmasıyla ve hem de muharebe gününün ertesi günü askeri yoklatarak dâhilde ihtilâfların ve isyânların baş göstermesine vesile olmasıyla fayda yerine zarar getirdi.

Gerçekten Cağaloğlu Sinan Paşa’nın bu hareketleri neticesinde Anadolu’da Celâlî denilen eşkıya isyanları memleketi kasıp kavurmaya başladı.

1008/1599 yılında Damad İbrahim Paşa yeniden Sadrazamlığa getirildi.

Nemçe Harbi sürüp giderken Tiryaki Hasan Paşa ve Kuyucu Murad Paşa, Avrupa’da mühim zaferlere imza basıyorlardı.

Uyvar üzerine gidilmesi de
bu tarihlerde oldu.

Bütün bu zorluklar içinde bir de İran Şahı andlaşmayı bozdu ve Osmanlı Devleti’ne harb ilan etti.

Anadolu’yu Celâlî isyanları
kasıp kavuruyordu.

Osmanlı Devleti bu karışıklıklar ve ihtilâller içinde iken III. Mehmed 1603’de dünyaya gözlerini yumdu.

Oğlu Mahmûd’un katli, Celâlî isyanları ve bunları tahrik eden Safeviler karşısında ordunun başarılı sonuçlar alamaması, III. Mehmed’in ölümüne sebep olan en önemli olaylardı.

III. Mehmed, sancağa çıkan ve oradan padişahlığa gelen son Osmanoğludur.

Anası Sâfiye Sultân’ın müthiş tesiri altında kalıyordu.

Kardeşlerini, aldığı zayıf fetvâlara dayanarak idam ettirdi.

Bu arada, başkalarıyla ittifak ettiği ve yazışmalarda bulunduğu jurnallenen oğlu Şehzâde Mahmûd’u da idam ettirdi; sonra da jurnalleyen insanların hayatına son verdi.

III. Murad devrinde de babasının zamanında olduğu gibi, devamlı bir duraklama ve hatta gerileme alâmetleri kendini göstermektedir.

Taşra teşkilâtında meydana gelen zulümleri ve haksızlıkları ise, ya yerli âlimler merkeze bildirmişler veya halkın tazallüm ve şikâyeti üzerine merkez teşkilâtı taşra memurlarına adalete ri‘âyet etmeleri için emirnâmeler göndermişlerdir.

İşte Celâlî isyanlarının ortaya
çıkış sebebi de budur.

Divan-ı Hümâyûnda mazlûmların şikâyeti bizzat dinlendiği gibi, Divan görüşmelerini Kasr-ı Adâlet veya Adâlet Köşkü denilen yerde dinleyen Padişah tarafından, mahallî idarecilere şikâyetleri önlemek üzere adâletnâmeler de gönderilmiştir.

Osmanlı padişahları arasında en çok takvâ sahibi olanlardandır.

Zamanındaki sadrazamlar

Koca Sinan Paşa,
Ferhad Paşa,
Hadım Hüseyin Paşa, hiç kimsenin beğenmediği Cığala-zâde (Cağaloğlu)
Sinan Paşa ve İbrahim Paşa  

Alimler

Hoca Sa’deddin,
Şeyhülislâm Bostan-zâde Mehmed Efendi, Hoca-zâde Mehmed Efendi ve şeyhlerden Şeyh Muhyiddin Efendi ile
Şeyh Şemseddin Sivâsî’

ZEVCELERİ: 1- Hândân Vâlide Sultân; I. Ahmed’in annesi. 2- Vâlide Sultân; Abaza asıllı ve I. Mustafa vâlidesi. 3- Haseki; Şehzâde Mahmûd annesi. 4- Haseki; Şehzâde Selim annesi.

ÇOCUKLARI: (İsimleri bilinmeyen beş altı tane daha çocuğunun bulunduğu söylenmektedir). 1-Şehzâde Sultân Selim Hân. 2-Şehzâde Sultân Cihangir Hân. 3-Şehzâde Mahmûd Hân. 4-Şehzâde Ahmed. 5-Şehzâde Mustafa. 6- Hatice Sultân. 7- Ayşe Sultân



 SALTANAT DÖNEMİ

1595 Sultan III. Murad’ın vefatı.

 1595 Sultan III. Mehmed’in
tahta çıkması.

Sultan III. Mehmed, babası Sultan III. Murad döneminde başlayan Osmanlı-Avusturya Savaşı devam ederken tahta geçmiştir.

 1595 Estergon Kalesi’nin kuşatılması. Sultan III. Mehmed tahta çıkar çıkmaz Avusturya ve Eflak sorunlarıyla ilgilenmiştir.  Avusturya kuvvetleri Estergon Kalesi'ni kuşatmışlar, Estergon Kalesi kahramanca direnmesine rağmen, sayıca üstün olan Avusturyalılar'a teslim olmak zorunda kalmıştır. 

Sinan Paşa, Eflak Prensi Mihai Viteazul üzerine seferler düzenlemiştir.

Osmanlı kuvvetleri Bükreş ve Tırgovişte'yi ele geçirmişler fakat çok geçmeden Mihai karşı saldırıya geçmiş ve Osmanlı kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmıştır.

Estergon Kalesi'nin düşmesinden sonra Tuna kıyısındaki Vişegrad da düşmanın eline geçmiştir.

 1595 Kalugeran savaşı.

 1595 Bükreş’in işgali.

1595 Veziriazam ve Serdarıekrem Ferhat Paşa’nın idamı.

 1595 Köprü faciası ve “Akıncı” ocağının kapatılması.

 1595 Yerköyü Kalesi’nin düşmesi ve Türklerin kılıçtan geçirilmesi.

 1596 İkinci Vezir Damad İbrahim Paşa’nın sadareti.

 1594 Sultan III. Mehmed’in “Eğri Seferi” için İstanbul’dan hareketi.
 Ordu’nun Belgrad’a gelmesi.
 Salankamen’de kurulan Harp Meclisi’nde Sultan III. Mehmed’in başkanlığında savaş durumunun görüşülmesi.

1596 Eğri Kalesi’nin kuşatılması.

Eğri Kalesi'nin fethi (1596)

Durumun kötüye gittiğini anlayan Sultan III. Mehmed'in, devlet büyüklerini toplayıp "Ceddimiz, devletimizin kurucusu Osman Gazi Hazretlerinden, büyük dedemiz Kanuni Sultan Süleyman'a kadar bütün padişahlar askerin önünde sefere çıkmışlardır. Dedemiz Sultan İkinci Selim'le (II. Selim) cennetmekan pederimiz Sultan Murad (III. Murat) bu usulü bozdular.
Biz dahi, başlangıçta seferi paşalarımıza ısmarlamakla hataya düştük.
Asker evlatlarımız bizi başlarında görmek isterler. Kararımız odur ki yakında sefere çıkacağız. Hazırlıklar tamamlansın. Küffara haddini bildirmeye gitmek gerekir." dediği; kendisine karşı çıkan annesi Safiye Sultan'ı da "Valide, biz Sultan oğlu sultanız, kullanmayacaksak Eyüp Sultan Camiinde bu kılıcı niçin kuşandık? Kararımız karardır, sefere çıkacağız. Taht uğruna devleti feda etmeyiz" şeklinde cevapladığı ve bunun üzerine 20 Haziran'da ordunun hareket ederek, kuşatılan Eğri Kalesi 1596'da padişaha teslim edildi

(1596) Haçova meydan muharebesi.

Osmanlı tarihinde parlak zaferle sonuçlanan meydan muharebelerinin sonuncusu.
Haçova Muharebesi Eğri Kalesi'nin fethinden sonra Osmanlı birlikleri ilerleyerek 1596 günü Haçova'da büyük bir Avrupa ordusuyla karşılaştı.
Bu ordu da Avusturyalı, Alman, Erdelli, Macar, İtalyan, İspanyol, Fransız, Hollandalı, Belçikalı, Çek, Hırvat, Sırp, Slovak ve Leh kuvvetleri vardı.
Böylece Haçlı Ordusundaki asker sayısı
300 bini bulmuştu.
Osmanlı Ordusu ise 140 bin
askerden ibaretti.
Avusturya Arşidükü III. Maximilian komutasındaki düşman kuvvetleri ile yapılan Haçova Savaşı'nda Osmanlı birlikleri, düşman birliklerinin tüfek atışlarına maruz kaldı.
Pek çok Osmanlı askeri öldü.

Osmanlı cephesinde ordu merkezinin ele geçirilip padişahın ayrıldığı haberinin yayılması üzerine yeniçerilerin çoğu geri çekildi ve Haçlı ordusu zafer kazandığını düşünerek yağmaya başladı.

Bu sırada ordunun geri hizmetlileri olan oduncular, çadırcılar, uşaklar, deveciler ve aşçılar ellerine geçirdikleri kazma, odun yarması, balta, tırpanı kazan ve kepçeleri ile düşmana karşı saldırmaya başladılar.

Haçlı ordusu yağmaya katıldığından düzeni bozulmuştu ve bu ani saldırı da bir paniğe yol açtı.

Düşmanın gerilemesi üzerine akıncılar, yeniçeriler tekrar toparlanarak Haçlı ordusunun üstüne saldırınca da beklenmeyen bir zafer kazanıldı ve Osmanlılara Viyana yolu açıldı (1596).

Haçova Savaşı'ndan sonra Sultan III. Mehmed İstanbul'a döndü.

1596 Veziriazam Damad İbrahim Paşa’nın azledilmesi ve göreve Cağaloğlu Sinan Paşa’nın getirilmesi.
Ordu yoklaması ve Cağaloğlu Sinan Paşa’nın Anadolu’yu kana bulayan kararları.

1596 Cağaloğlu Sinan Paşa’nın azli.
Damad İbrahim Paşa’nın ikinci kez sadareti.

1598 Yanık Kalesi’nin düşman hilesi veya ihaneti sebebiyle düşmesi.
Bir süre sonra Avusturya kuvvetleri
1594 yılında fethedilen Yanıkkale'yi ele geçirdiler 

1598 Eminönü’ndeki Yenicaminin
temel atılması töreni.

1598 Arad Kalesi’nin işgali.

1598 Avusturya’lıların
Budin Kalesi’ni kuşatmaları.
 Szolnok konağında çıkan yeniçeri isyanı üzerine Budin’e gidilmekten vazgeçilmesi.

1599 Damad İbrahim Paşa’nın
“Uyvar Seferi”ne hareketi.
 Ordunun Budin önlerine gelmesi.
 Ordunun Peşte’den Ciğerdelen’e hareketi.

1599 “Tacüt Tevarih” yazarı Şeyhülislam Hoca Sadeddin Efendi’nin vefatı.

1600 Divan şiirinin büyük ustalarından Bâki’nin ölümü.

1600 Ordunun Belgrad’dan
Kanije Seferine hareketi.
 Kanije muhasarası ve teslim alınması.

Kanije Kalesi'nin Fethi ve
Kanije Savunması (1600)


Satırcı Mehmed Paşa iki yıldır hiçbir askeri başarı kazanamamıştı.
Bu süre içinde bazı Osmanlı kaleleri Avusturyalıların eline geçmişti.
Mehmed Paşa'nın idamı üzerine, Sadrazam Damat İbrahim Paşa ordunun başına geçti ve Belgrad'a geldi.
Bu sırada Avusturya barış istemişti. Avusturyalılar daha önce geri aldıkları Eğri'yi ve Hatvan'ı Osmanlılara vermeyi önerdiler.
Bu öneriye karşılık, Osmanlı temsilcileri Estergon, Novigrad, Filek ve Yanıkkale'yi istediler.
Antlaşma yapılamadı.
Belgrad'da kışı geçiren Damat İbrahim Paşa, Kanije Kalesini kuşatıp sıkıştırmaya başladı.
Kuşatma devam ederken kale içinde esir olan Osmanlı askerleri canlarını feda etmek uğruna havaya uçurdukları barut deposu kalenin harap olmasına yol açtı.
Ancak yine de teslim olmayan Kanije Kalesi'nin yardımına bu seferde Philippe Emmanuel komutasındaki 20.000 kişilik bir ordu geldi.
İki ateş arasında kalan Osmanlı ordusu kahramanca savaşmaya devam etti. Yardıma gelen düşman ordusunun geri çekilmesi üzerine, 40 gün süren bir kuşatmadan sonra Kanije teslim oldu.
(10 Eylül 1601).
Kanije kalesini geri almaya çalışan Arşidük Ferdinand, Kanije'yi büyük bir orduyla kuşattı.
Tiryaki Hasan Paşa komutasındaki az sayıda asker kaleyi iki aydan fazla süre başarıyla korudu.
Yiyecek içecek malzemesi ve cephanesi tükenmeye başlayan Osmanlı kuvvetleri beklenmedik bir çıkışla kendisinden kat kat üstün görünen düşman ordusunu Kanije Kalesi önünde yendi
(18 Kasım 1601).

 1601 Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın ölümü.

1601 Celali İsyanı başı Kara Yazıcı Halim Şah’ın Sepetli muharebesinde mağlup edilmesi.

1602 “İstoln-i Belgrad” Kalesi’nin alınması.

Estergon da geri alındı

1603 Peşte bozgunu

1603 Tebriz şehrinin Safavi
egemenliğine geçmesi.

1603 Soyan Bozgunu.

Şah Abbas kuvvetlerinin
Osmanlı birliklerini mağlup etmesi.

1603 Sultan III. Mehmed’in ölümü.

1603 I. Ahmed’in Padişah olması.




Akıncı ocağının sönmesi

 Köprü Faciası (1595)

XVI. asır sonlarında Türklerin “Eflak” dedikleri Güney Romanya’nın Voyvodası Mihai, devlete isyan etti.

Sadrazam Sinan paşa 100.000 kişilik bir orduyla Romanya’ya girdi.

Türk ordusu karşısında ezilmek istemeyen Mihai Türkler ilerledikçe geri çekiliyordu.

Sinan Paşa Romen isyanını bastırdığını sanarak geri dönmeye başladı.

Bu sırada Satırcı Mehmed Paşa’yı sadece 2.000 askerle Bükreş’te bırakmıştı.

Sadrazam’ın bütün harekâtını casusları aracılığı ile günü gününe, hatta saati saatine haber alan asi voyvoda Mihai, Sinan Paşa Targovişte şehrinden ayrılır ayrılmaz Eflâk’a girdi.

Türk ordusunu icabında kaçabilmek için 24 saatlik mesafeden takip ediyordu.

19 Ekim 1595 günü Mihai, Targovişte
ulaştı ve şehre girdi.

Şehri savunan 3500 Türk’ten Ali Paşa,
Koçu bey
ve diğer yüksek rütbeli subaylar esir edilerek yakıldı. (yamyamca yenildiği söylenir)

Diğer Türkler kazığa oturtuldu.


Voyvoda Mikhail (Mihai Viteazul) Bu facia olurken, gafil Sinan Paşa, Tuna’nın kuzey kıyısına erişmiş Yerköğü kalesine gelmişti. Yerköyü’nün karşısında, Tuna’nın öbür kıyısındaki Ruscuk’a geçecekti. Önce kendisi ve maiyeti Tuna’yı geçerek Ruscuk’a erişti.
Ordunun ve ağırlıkların geçmesi 3 gün 3 gece sürecekti.
Ordunun ardını korumakla görevli akıncı sınıfı, en son geçecek ve onlarda geçince köprü yıkılacaktı.
Türk askeri, bilhassa akıncılar,
büyük ölçüde ganimet almıştı.

Sinan Paşa, ganimetlere
çok düşkündü.


Asi voyvoda Mihai’nin 70.000 kişiyle gittikçe yaklaştığı biliniyordu.

Bu durumda ordunun Tuna’nın iki yakasında ikiye ayrılmasının çok tehlikeli olduğu, bir kaç defa Sinan Paşa’ya hatırlatıldı.

Ancak ihtiyar sadrazam
bu sözlere kulak asmadı.

Mihai Türk ordusu geçince ye kadar, harekete başlamadı.

Akıncılar hariç bütün ordu geçince,
top ateşi açtırdı.

Akıncıların can vermeden silâhlarını teslim etmemelerinin ocaklarının geleneği olduğunu bilen Voyvoda yüzlerce metrelik köprü üzerinden akıncıları Tuna’ya dökmek istiyordu.

Düşman toplarının sesi duyulunca Sinan Paşa ganimet toplamaktan vazgeçtiğini bildirdi. Ancak bu emir çok geç verilmişti.


Bir kaç isabet alan tahta köprü çöktü.

Binlerce akıncı sonbahar coşkunluğuyla kaynayan “kanlı Tuna deryasının” dalgalarına gömüldü.

Henüz geçemeyen birkaç bin akıncı da düşman kılıçları altında can verdi.”

Bu suretle akıncı ocağının büyük kısmı karşı kıyıda olup hepsi kılıçtan geçirildi ve hiç kurtulan olmadı bir kısmı da Tuna’nın coşkulu suların da can verdi.

O tarihte akıncı kökü kesildi ve bir daha kendisini toparlayamayarak gitgide önemini yitirdi.

Bu suretle XVI. asrın son yıllarında
Türk akıncı ocağı, bir daha altından kalkamayacağı bir darbe yedi.

XVII. asırda Akıncılık artık geçen iki yüzyıldaki önemini kaybetmişti.

Bu faciada büyük sorumluluk
Sinan Paşadadır.

Paşa’nın tek endişesi köprü faciasının iktidardan düşmesine sebep verip vermeyeceğiydi.

1595’te Sinan Paşa azledildi

Cürcüra Köprüsü Faciası

Kâfirin Glurgevo bizlerin ise Curcura köprüsü adını verdi­ğimiz bu köprü faciası dünyanın en ahmak insanının dahi yapmayacağı bir hatanın neticesidir.

Şöyleki; Savaş gani­metlerinin beşte biri devletin olması hasebiyle, epeydir sefer­de olan orduda ganimetlerin mücahidlerin elinde biriktiğini gören Sinan Paşa mezkûr köprü geçilirken beşte birleri alma hevesine düşmüştü.

Köprünün bir tarafına koyduğu tahsildar vasıtasıyla rüsumları toplamaya başladığından köprüden ge­çiş son derece yavaş oluyordu.

Defaatle uğradığı baskınlar­dan ders almayan bu ahmak ve hain adam başına gelecek­lerden habersiz tahsilatı zevkle seyrederken, arabaların bir bölümü köprünün öbür başına geçmiş bir bölümü de köprü üstündeyken Mihal askeri ile gözükmüş ve durumu görmüş­tü.

Kurnaz kâfir hemen gerilerden bir top getirmeye seyirtmişti.

Düşman ordusunun geldiğini gören askerler köprüye koşmuşlarsa da köprünün arabalar tarafından tıkalı olması ricatı daha doğru bir deyişle kaçmayı güçleştirmişti.

Köprü­nün yaya ve arabalarla dolduğu sırada hâlâ tahsilat devam ediyordu.

Kurnaz Mihal, getirttiği topun namlusunu köprüye çevirmiş ve ateşlemişti bile.

Köprü büyük bir gürül­tü İle yıkılırken üzerindeki askerler, atlar ve arabalar sulara gark oldular ve şehadet şerbetlerini Tuna'nın soğuk sularında içtiler...

Köprünün düşman tarafında kalan kısmındaki Akın­cılar çok üstün sayıdaki küffara karşı sadece kılıçla yaptıkla­rı ümitsiz mücadeleye başlamışlardı...

Bu Akıncılar birer birer canlarını kâfire pahalıya mal ederek dövüştüler,
dövüştü­ler...
Can verip Cennet aldılar, Tuna kıyılarına damla damla kan akıtmışlar ve o kıyıları kanlarıyla sulamışlardı...

Akan kanların son damlası da toprağa düştüğünde Akıncı taifesi­nin de sonu ilân edilmiş oluyordu...

Onlar orada dövüşe dö­vüşe can verirlerken; karşı kıyıda kalan askerler bir şey
ya­pamamanın verdiği perişanlık içinde kanlı göz yaşları akıta­biliyordu ancak.

O şehidler vuruşa vuruşa gittikleri
bu âlem­den sonraki ebedi hayatlarının mertebesini bulurlarken rûzi mahşerde elleri Sinan Paşanın boynunda
olmayacak mı?

Bu paşalarla, padişah
3. Mehmed ne yapsın?

Bir sürü tarihçi bu padişahın değersizliğinden dem vurur hem de uhdesinde Eğ­ri Fatihliği ve Haçova meydan savaşı zaferi oduğu halde...

Bu acı olay bununla da bitmemiş, kâfirler Curcura kasabası­nın muhafızlarını da şehid etmişlerdi.
Tarihler ise Hicri 1004.
milâdi 1596 yılını gösteriyordu.



Eflak veya Ulahya (Romanya'nın tarihî ve coğrafî bölgelerinden biridir.
Tuna Nehri'nin kuzeyi ile Güney Karpatlar'ın güneyinin arasında bulunmaktadır.) 


Tırgovişta
Bulgaristan'ın kuzey doğusunda bir şehirdir.

Eğri Seferi Padişah sefere çıkma kararı verdiği zaman hazırlıklar başladı. Bu sırada Sinan Paşa eceliyle ölmüştü Sinan Paşanın vefatından sonra Damad İbrahim Paşa ve zaretiuzma makamına getirilmiş ve Anadoluda sürgünde bulunan Çağalazade mezkur sefer hasebiyle süvari kuvvetleri komutanlığına tayin olunarak orduyu hümayuna katılmıştı. Hicri tarih 1004 Milâdi 1596 yılında hazreti padişah İstanbulan yola çıktı. Sadrazam Damad İbrahim Paşa daha önce hareket etmişti. Çağalazade Sinan Paşa ise düşman eline geçmiş Estergon kalesinin zaptının gerçeklektirilmesinin yerinde olacağını söylemesi; koca bir padişahın küçük bir kale fethiyle meşgul olmaması gerektiğine itikat edildiğinden bu teklif red olundu. Eğri üzerine gidilmesi kararlaştırıldı. Bu sefer Devlet siyaseti mutlak surette büyük bir zafer kazanmak icab ettiğine karar vermişti. Bu doğru bir görüştü. Çünkü ard arda gelen mağlubiyyetler evlâdı fatihandan olan müslüman halkta bir huzursuzluk ve Anadoluya daha olmazsa merkeze yakın yerlere göç etme duygusu meydana getirmişti. Köprü faciasında yok olan akıncı teşkilatının eksikliği herkeste bu fikre eğilim meydana getirmişti. Müslüman olmayan yerli halklar ise seri mağlubiyetler alan bu Osmanlı devletinin emrinde yaşamaktan vaz geçerlerdi. Adil olan müslümanlar bu halkı memnun ediyor ve harekete geçmelerine mânı oluyordu. Çünkü onların voyvodaları, beyleri kendi halk ve dindaşına zûlum icra ettiklerinden bu halk onlara taraftar olmuyorlardı. Eğri Kalesinin Fethi Orduyu hümayun Eğri kalesi üzerine yürüdü. Hazreti Padişah; kale muhafızlarına «Kılıcımın üzerine yemin ederim mukavemet etmeden, her iki taraftanda kan akmadan teslim olursanız, mücahidlerime Hatvan kalesinde yapılanları size yapmayacağım.Teslim olmazsanız siz bilirsiniz» diye teslim olma fırsatı verdi ve teminat olarak mutlaka yerine getireceği yemini ifade etti. Bu seferde söz veren böyle sözünün eri bir padişahtı. Fakat kâfir,bu teminata inanmıyarak mukavemete başladılar. Ne varki; müdafaaları 12gün sürebildi. Orduyu hümayun Eğri kalesini feth etti. Eğri kalesi feth olunmuş, 3. Mehmed, Eğri Fatihi unvanına hak kazanmıştı. Eğri kalesinin kumandanlığına Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmed Paşa bırakıldı.

Haçova Meydan Muharebesi Ordu başlarında, Eğri Fatihi unvanlı Padişah 3. Mehmed olduğu halde, Macarların Keresteş dedikleri bizlerin ise aynı manâya geldiği için Haçova dediğimiz yere geldi. Osmanlı ordusu 100.000 kişilik bir kuvvetle ovaya indiğine karşısında Arşidük Maksimilyen kumandasındaki Alman, Avusturya, Macar, İspanya, Papa'lık, Çekoslovak, Leh, Flo­ransa, Erdel kuvvetleri yeni bir ehli saliple karşılaştığını gördü. Bunların yekûnu 300.000'idi Osmanlılar, Avrupa toprakları üzerinde yaptıkları fetihlerde istihbarat faktöründen azami istifadeyi sağlamışlardır. Fetih Giray'ın askerleri, düşmanın kalabalık olduğunu ve baskına hazırlandıklarını öğrendiler. Hadim Cafer Paşaya onbeşbin kişilik bir kuvvetle saldırıya geçmesi emrolundu. Kalabalık kafir karşısında Mücahidler bir bir düşüyor, şehadet şerbetini içiyorlardı. Cafer Paşa yerinden ayrılmıyor savaşa devam ediyordu. Bu safhadaki mağlubiyyetin sorumlusu damad İbrahim Paşa idi. Çünkü itiraz eden Cafer Paşaya fazla asker vermedi Damat İbrahim Paşa, Safiye valdesultandan aldığı talimat üzerine padişahı harplerden uzak tutmak gibi lüzumsuz bir gayrete kapılmıştı. Hoca Saadeddin Efendi bu teklife şiddetle karşı çıkarak avazı bülendle (yüksek sesle) «Bu iş büyük işdir. Şu veya bu paşaya bırakılacak iş değildir, Hazreti padişahın baş olma zamanıdır» sözleriyle meseleye ağırlık koydu. Sokulluzade Hasan Paşa da Hoca Efendiyi destekleyince ortada mesele kalmadı. Ordunun öncülüğünde Çağalazade Sinan Paşa, Diyarbakır Beylerbeyi Kuyucu Murad Paşa ve Fethi Giray tayin edildi. Tarihler 1005 Hicri 1596 miladi yılının sonbaharını gösterirken iki ordu karşı karşıya geldiler. Eğri Fatihi Padişah merkezde yer almış, sol cenahta, savaş Rumeli topraklarında olduğu için Anadolu askeri sağ cenahta ise Rumeli Beylerbeyliğine ait askerle Tamışvar Beylerbeyi askerleri bulunuyordu. Savaş başladığında düşman bir koni halinde diğer tabirle bir burgu gibi, direk olarak merkeze yükleniyorlardı.Bu değişik stildeki hücumlar netice alıcı olmaya başlamıştı. Merkezi çember içine altılar top gülleleri çadırların arasına kadar düşüyordu. Sabah olduğunda padişahı gene savaş alanından çok uzakta tutma gayretleri görüldü. İkindi vakti gelip çattığında bütün mevcutlarıyla hücuma kalkan küffar, Sokulluzade Hasan Paşanın tuttuğu geçidi bir hamlede aşmış merkeze yeniden yüklenmişti. Hasan Paşaya merkeze yardıma koşması emrolundu, fakat yardım için kuvvetlerini yola çıkarmak istedi isede muvaffak olamadı üstelik kendi birlikleri de dağılmış oldu. Düşman kuvvetleri bir çığ gibi ordunun içinden geçmişler, artık otağı hümayunun önlerine gelmişlerdi. Padişahın yanında zafere inanmışların kendine mahsus hali içinde soğukkanlılıkla durumu takip eden ikinci şahıs Hoca Saadeddin Efendi, Halifenin atının dizginlerine yapışmış durmadan sabır ve sebat telkin edici ayetleri gür bir sesle okuyordu. Şüphesiz ki Hoca Saadeddin Efendi bu savaşın manevi kumandanıdır. Bütün ümitier azalmış hatta sönmeye yüz tutmuştu. Artık padişahın iç oğlanları bile firara başlamışlar idi. Artık hava kararıyor, kâfirler ise zafer sarhoşluğu içinde çok zengin bir durum arzeden merkezde yağmaya başlamış ve çadırların arasında gayrınizami bir halde dolaşıyor ve yağmalayacak mal, para araştırıyordu. Bunları çadırlar arasında gören at seyisleri, ahçı yamağı, ahçilar, hamallar, oduncular, kimi kepçe ile kimi balta ile kimi maşa ile önüne gelen kâfire vuruyor ve vururkende düşman bozuldu diye avaz avaz bağınyorlardı. Ordunun firarla sebat arasında nüz karar verememiş olanları bu sesleri duyduğunda hamiy-yet ve şecaatleri avdet etti. Bir güzel toparlandılar ve düşmanı yok etmeye başladılar. Pusuya yatmış olan Çağalazade Sinan Paşa da düşmanın arkasından hücuma geçince ilk hamlede yirmibin kadar kâfiri bataklıklara sürdü ve onları teief etti. iki ateş arasında kalan düşman pek korkunç bir mağlubiyyete uğradı O akşam karanlığına kadar ellibin kâfir yokluk deryasına daldılar. Hoca Saadeddin Efendi ve Kapıağasının İsrarları Çağalazadenin sadrazamlığına vesile olmuştu. Bu savaş Osmanlının uzun zamandır peşpeşe gelen mağlubiyetlerini örten bir şal vazifesinden Öteye gitmemiştir. İç karışıklıklara vesile olacak icraat yaptığından Çağalazadenin sadrazamlığı kırk gün sürebilmişti. Safiye valde sultandan gelen bir mektup Damad İbrahim Paşanın yeniden sadarete, Çağalazade ise sürgüne gönderildi. Çağalazadenin Haçova savaşında büyük faydaları görülen Fetih Giray'ı Kırım'a Hân tayin etmesi, ağabeyi Gazi Giray'ı azletmesi iki kardeşin arasını açmış ve Fetih Giray bu tayinden içtinab ettiysede, sadrazam ısrar etmiş akibet Kırım sülalesinin içinde değerlendiriliğinde Fetih Giray ve evlatları Cengiz yasası icabı yay kirişi ile boğulmuşlardı. Böylece lüzumsuz mükâfatlandırma mükemmel bir insanın ve evlatlarının ölümlerine mâl olduğu gibi artık Kırımlıların, Osmanlıya bakışlarına başka bir zaviye getirmiştir. Padişah sefer dönüşü, Belgrad'a Serdar olarak Sokulluzade Hasan Paşayı bırakmışsa da sadrazam Damad İbrahim Paşa bu tayini iptal ederek yerine Satırcı Mehmed Paşayı getirmiştir.

 
 
 
Bugün 12 ziyaretçi (27 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol